Eskiler bizle aynı dili konuşmazlardı ekseriyetle. Onların havaya, suya, toprağa bakarak kendilerince isim verdikleri doğa olayları ve belirli zaman süreçleri vardı.

Keyası sanamı kaldı diyeceksiniz belki emme her defasında onlar haklı çıkardı. Hele bir eski hesapları vardı ki ne desen inanmazlar, sizin bildiğiniz kadar bizim unuttuğumuz var deyip bide azarlarlardı.

Haa sen bunları nerden biliyon derseniz ağnadayım.

Eski evler vardı kerpiç duvarlı,oluklu kiremitli ve gökyüzüne bacaları yükselen evler. Ekseriyetle kışın ahırın üzerindeki odada oturulur,hep birlikte aynı siniden, zağandan yenilir ve aynı kaptan içilirdi.

Şimdiki şöminelerin atası sayılabilecek ocaklıklar vardı çayların etrafında içildiği, çocukluğumuzun en güzel anlarını yaşadığımız ocaklıklar.

Goca, goca kütükler yanardı bu ocaklıklarda ve kurum tutmuş bacadan nazlı bir edayla gökyüzüne yükselirdi.

Genelde kahramanlık hikayeleri anlatırdı ehtiyarlar kimi Sarıkamış kimide Yemen hikayelerini.

Can kulağıyla dinlerdik kütüklerin çıtır, çıtır yanarken çıkardığı seslere karışırdı hikayeler ve küçücük başlarımız düşerdi şefkatli kollarına çocukluğumuzun kahramanlarının.

Kulağımda hâla çınlar dedemin meşhur dizeleri

Gelin, gelin eyice ört torunumun üzerini

Malúm mevsim gış, aylardansa zemheri

Uyuyanın üzerine kar yağar derlerdi

Bizden eskileri.

Eski hesaba göre eskiler:

22 Aralık ve 30 Ocak arasına Zemheri derlerdi ve 40 gün, 40 gece sürerdi.

Masallardaki düğünler gibi.

Anlatanlara Cenabı Allah’tan rahmet dinleyenlerede hayırlı ömürler diliyorum.

Zemheri

Beyaz örtü bürümüşse her yeri

Mevsim kıştır,aylardansa zemheri

Gece uzar ağarmaz ki tan yeri

Ömrün, son demine benzer zemheri.

Soğuk eser kara kışın yelleri

Vurur yüze hüzünleri, kederi

Insan kışın yaşlanırmış ekseri

Çizgi çizer alnımıza zemheri.

Kamçı olur yakar kışın ayazı

İnsanı dondururur,karı, beyazı

Kader alnımıza yazmışsa yazı

Üstümüze yorgan olur Zemheri.

Hakkı BİÇER