Fırınlar, köy yerinde önemli iş merkezi idi. Her mahallede bulunur ve çevresindeki hanelerin ekmek ihtiyacını karşılardı. Benim çocukluğumda İlçe merkezinde mahallelerde de fırınlar vardı. Belki bunların bir kısmı hâlâ iş yapar durumdadır.

 Haftalık, On, Onbeş günlük süre için aileye yetecek ekmekler bu fırınlarda pişirilirdi. Dini bayramlarda, bayram öncesi daha yoğun bir hareketliliğin merkezi olurlardı. Genellikle bir evin bahçesinde yapılmış, önünde hamur yazmaya, hamurun içine koyulacak katkıları hazırlamaya uygun bir kuruluğu da bulunan toprak yapılardı.

 Ekmek ihtiyacı olduğunda komşulara da haber verilir, fırın yapılacağı duyurulur dönemin. Fırın ateşine o gün fırında ekmek pişirecek olanlar çalı-çırpı ve odun katkısı yapardı. Fırını yakan ilk olmak üzere ekmek pişirme sırası (keşik) de bu arada belirlenir.

Herkes sırasını (keşiğini) ve tahmini olarak sıranın ne zaman kendisine geleceğini bilirdi.  Hamurunu o zamana göre yoğurup hazırlar fırın önüne götürürdü. Hamur yoğurma işinde daha önceden ayrılıp bir kapalı bakır sahan içinde saklanmış "ekşi maya" kullanılırdı. Mayası bulunmayan komşudan alır, mayalanan hamurdan sonra yine bir miktarı maya olması için ayrılıp saklanırdı. Ahşap teknelerde mayalanmaya bırakılan ve üzeri kapatılan hamur süre içinde kabarıp yazılmaya hazır hale gelirdi. Geçen süre içinde mayalanmış hamurun kabarıp tekneden taştığı da olurdu. Tekneden alınıp göz kararı ağırlıkta alınıp yuvarlak hale getirilen hamurlar sadece bu iş için kullanılan ve dastar denilen biraz kalınca ve sağlam bez üzerine aralıklı olarak dizilip, ekmek tahtası üzerinde fırına götürülürdü. Dastar, ekmek piştikten sonra da pişen ekmekleri sarmak, tazeliğini korumak için kullanılırdı. Hamurun tamamı tekneden alınıp dastara dizildikten sonra evşin/ evşün denilen metal bir kazıma, gerektiğinde hamuru kesmeye yarayan evşin ile teknedeki hamur artıkları tamamen temizlenirdi.

Ekmek pişirme işi; hamuru yazan (şekil vererek hamuru hazırlayan) ve fırına hamuru kürekle sürüp,  pişirme işini gerçekleştiren en az iki kişiden oluşurdu. Hamur yazan ve pişiren kadınlara emellerine karşılık birer ekmek verilirdi. Sadece onlara mı? Mis gibi kokan ekmek kadınların başı üzerinde ekmek tahtasında dastara sarılı eve götürürken yolda rastlanan tanıdık, tanımadık kimselere ikram edilirdi.

 Fırın önünde ekmek yazmak maharet isteyen bir iştir. Herkes hamur yazamaz. Hamura şekil vererek; delikli, somun, (içine konulan malzemeye göre) çökelekli, salçalı, peynirli, soğanlı , mısır unundan güdül, cevizli çörek, haşhaşlı pağaç gibi ekmek çeşitleri hazırlardı.

Uzun ahşap fırın küreğine hazırlanan hamuru yerleştirip; öğseğü denilen uzun ve yanmaya dayanıklı sopalarla ateşi, külü fırının bir köşesine çekilip düzenlenmiş; sönge denilen ucuna kumaş attıkları fırına özenle yerleştirmesi de hüner isterdi. Fırının kapağını arada açıp ekmeğin yanmadan pişip pişmediğini kontrol eden pişirici güç isteyen bir işi başarırdı.

Fırın önünde hele de yaz günü ekmek pişiriliyorsa fırının sıcağı pişiren kadını daha çok zahmete sokardı. Şimdilerde sayıları oldukça azalan mahalle fırınları, dayanışmanın, emekle pişirilmiş ekmeğin, sohbetin, keşiğe uyularak kural ve saygının okulu gibiydi. Pek çok kültürel değer gibi yok olup giden bu fırınlar, bayram gibi özel günlerin sevincine sebep, paylaştıkça çoğalacağına inanılan bir felsefenin nüvesine sahipti.

 Yitirdik, yitiriyoruz fırınları da ekmeğin pişme öyküsünde ekmekle anılan alet edavatın adını da.

 Yazıda özellikle bazı yöresel sözcükler kullanıldı. Onlara eklenecek daha birçoğu vardır mutlaka. Söylenişleri yöreye göre değişse de bizim olan, bize geçmişten gelen, öz ve tamamen kültür kokan sözcükler. Dil canlıdır ama kullanılırsa. Yoksa ölür, unutulur gider.

Celal GÜNER

Eğitimci

08 Aralık 2024 - DÜZCE