Evimizden ocağımızdan mı kovacaksınız
bizi? dedik… Dedik de canımızı koruyamaz olduk, kızlarımız kadınlarımız da telef olurlardı. Gitmeyiz derken kaçacak yer aradık. Ormanlara kaçıp saklananlar mı ararsın, çalı yığınlarının içine çocuklarını saklayanlar mı ararsın? İşte öyle kötü bir günde yine girdik birbirimize. Bir kısmı yakmaya çalışır bir kısmı vurmaya çalışır. Köylü başladı toplanmaya , elinde silahı olan vurur, olmayan kaçışır. Eşkiyanın birinin elinde balta varmış, savurdu baltasını bana doğru yana kaçayım derken koluma geldi.
Derin kesildi, canımı yaktılar. İyileşmesi uzun sürdü, işlerimizi yapamadım. İyileşti dedik sonunda ama kas mı kesildi, kemikten mi bilemedim, ince kaldı gelişmedi bu sağ kolum. Sol kadar gücü de yoktu ve zayıftı. Sakat kaldım, işlerimde eksik
kaldım. Savaştan çıkmış, savaş yaşamış millet olduk… Ne beklersin?
Gülemedik biz… Sizlere Allah göstermesin. Yeni nesil o acıları bilmez. Bilmesinler de, görmesinler de. Düğünlerini de yapsınlar, bayramlarını da yapsınlar. Mübadele zordu, sürgündük ama bizim için kurtuluş oldu. Allah razı olsun Koca Gazi
Mustafa Kemal Paşa’dan, İsmet Paşa’dan, hem de askerlerinden.
Bak ne güzel mektebe de gidersin. Oku, ol memur, cahil kalmayın,
Hanımefendi, Beyefendi olun. “
“Siz de sağ olun Dede. Siz doğrudan nereye geldiniz,
Amasya’ya mı?”
Ati Nene elindeki tığ ile yün işlerken, cevap verdi;
“Nerdee be evladım, buraya gelinceye kadar yerden yere gezdik. Bu Deden, köylerde kalamadı. Köy işi ağır gelirdi ona, kol çalışmayınca yapamadı. Bir arkadaşından haber aldık, adı Salidin (Selahattin) Amasya’ya yerleşmiş bakkal dükkanı açmış, “gelsin beraber yürütelim” demiş. Geldik, onu bulduk. Eh kimi
zaman bakkallık, kimi zaman kahvecilik yaptık. Kendimize iki
göz oda ev, geldik bu yaşlara. Kimsenin eline bakmadık, el açmadık.
İnsanlarımız da iyidir bizim, yardımı severler, yardım etmek sevaptır, bizde dilenciye rastlayamazsın. Dilenmek ayıptır.
Komşuluğumuz da iyidir bizim. Acılar yaşadık ya ondan
insan kıymeti biliriz.”
Süleyman dede gülerek tekrar söze başladı;
“Hep aklıma geldikçe gülerim. Bizi buraya çağıran bakkal arkadaşım Salidin, (Selahattin) biz ona kısaca Saldin derdik.
Herkes Saldin derdi, öyle bilirdik, öyle derdik. Dükkan komşularımız
da vardı, iyi geçinirdik, severdik birbirimizi. Dükkanın önüne sandalyelerimizi atar otururduk, sohbet eder kahvelerimizi içerdik. Müşteri geldiğinde, müşterinin işini görür yine sohbete katılırdık. Bir gün yine dükkân önünde oturuyorduk, bir
adamcağız elinde bir kağıt parçası ile bakınarak bize doğru geliyordu.
Belli yabancı biriydi, adres soracaktı. Geldi yanımıza
kadar durdu, selam verdi;
“Birini arıyorum arkadaşlar. Adı Selahattin Kaya, bileniniz
var mı?
Hepimiz birbirimize baktık, kimse tanıyamadı. Birimiz tanımıyorum
anlamında başını salladı, diğer bir komşu da salladı.
Bizim Saldin de “bilmiyoruz yok öyle biri, benim de soyadım
Kaya ama” dedi.
“Kim miş, kimin nesiy miş, ne iş yapar mış?”
“Bakkal dükkanı varmış?”
“E benim de var bakkal dükkanım?” dedi bizim Saldin.
“Bir tanıdığından selam getirdim, Davut arkadaşı varmış.”
Derken, bizim Saldin uyandı;
“Bu benim beya”diyerek fırladı dükkânına girdi, çekmecesinden
nüfus cüzdanını buldu geldi. O gün Saldin’e hepimiz gülmüştük.
“Sen adını bilmez misin be Saldin?”
“Siz bilir misiniz benim Selahattin olduğumu beya, hiç duydunuz mu? Ben Saldin doğdum, Saldin yaşadım, burada Selahhattin olmuşum. Bizim İsiini de, Üseyin (Hüseyin) yapmışlar” derken kendisi de gülüyordu. Selahattin diyemedik ama
Salidin diyebildik.”
Bunları anlatan Süleyman dede de, Sülman değil miydi?
Atiye nene bile perdesine Süleyman yerine Sülman işlemişti.
Anlamıştım ki uyum sağlamak kolay olmamıştı ve uzun sürmüştü.
İkinci kuşakta bile vardı yabancılıklar.
Sonraki uğradığım bir gün, Ati Nene bana bir hediye verdi.
Elinde tığ ile yaptığı, ördüğü bir patikmiş ve bana örmüş onu.
Okulumun tatil günleri yaklaşmıştı ben de veda etmiştim. Tekrar okul dönemine Amasya’da değil de başka yerde devam etmiştim.
Bir daha o güzel insanları göremedim, neredeyse unutmuştum
bile. Onlar da savaştan ve göçten nasibini almış yüzlerce,
binlercesinin içinden sadece iki kişiydiler. Bu dinlediklerimden sonra, şimdi diyorum ki; Bize hediye ettiğiniz bu toprakların üzerine bastığımız süre
içinde hakkınızı helal edin.

                               BİTTİ
Gülcan Yenice ERDEM’in ”Mübadil Oldum” ve ”Ayrılık Olmasaydı” isimli kitaplarını  ücreti mukabilinde temin edebilirsiniz. Tel. 0542 421 00 67