https://www.tasova.net/files/uploads/user/75e3062c53cbcb232100c8eb2ed1214f-47772002ffa0b1a7f412.jpg
Gültekin ERDAL
Özgür Mobilya Baza

AMASYA’NIN DEĞERLERİ, ELMA, AŞK MÜZESİ VE VİZYONERLİK

23-08-2021 22:55

Amasya il dışında yaşıyorsanız, izne ayrıldığınızda memleketinize gidecekseniz:

-Ooo... Amasya elması getirirsin artık, gibi samimi sözlere maruz kalmışsınızdır. Maruz diyorum çünkü bu istekler, mevsimi nedeniyle gerçekleşemiyor ve ne yazık ki siteme dönüşüyor. 

Bu yıl da aynı sitemi yaşadım ne yazık ki. Ancak eşimin Malatyalı olması nedeniyle, yaşadığım şehre elim boş dönmedim. Sevdiklerime Amasya’ya değil, Malatya’ya özgü lezzetlerden hediyelikler aldım.

Bildiğiniz gibi Malatya dendiğinde akla ilk kayısı gelir.

Malatyalıları gerçekten kutlamak gerekir. 

Tam anlamıyla kayısının sanayiini kurmuş, çekirdeğine ve hatta çekirdek kabuğuna kadar her şeyini satabiliyorlar. 

Kayısı dendiğinde sadece taze kayısı aklınıza gelmiyor şüphesiz. Çünkü herhangi bir mevsimde Malatya’da iseniz, kayısının herhangi bir ürününü hediyelik alabiliyorsunuz.

Mesela:

Kayısı kurusu,

Kayısı lokumu,

Kayısılı lokum,

Kayısı pestili,

Kayısı cezeryesi, (ki bunun da onlarca çeşidi var),

Kayısı marmelatları,

Kayısı çekirdeği bademi,

Kayısı çekirdekli lokumlar… liste devam ediyor. 

En güzeli ise kayısı ürünlerinin kendine has satış merkezlerinin olması. Rengarenk ve iştah açıcı kayısı ürünlerini gördüğünüzde ne alacağınızı şaşırırsınız. 

Gelelim Amasya’ya.

Şüphesiz Amasya’da görmeye değer pek çok şey var.

Son zamanlarda bu konuda  başarılı adımlar atıldığısöylenebilir. 

Örneğin Yeşilırmak kenarına kurulan Osmanlı Padişahları büst ve heykelleri, Atatürk, Atatürk’ün ikamet ettiği ve Amasya Tamiminin imzalandığı konaklar son derece heyecan verici. 

Güzel  ama Selfi çeken şehzade neyin nesi? 

Espri mi? 

Komik değil.

Reklam mı? 

Kazandırdığından çok kaybettirdiği dikkate alınmalı. 

İlk zamanlarda ulusal televizyonlarda bu şehzade heykeli gösterildi. Peki, spikerlerin yüzündeki gülümsemeleri hatırlıyor musunuz? Reklamın iyisi kötüsü olmaz diyenlerdenseniz,  yanılıyorsunuz. Dünyadaki  Türkmarkalarının gümrüklerden döndüğünü, market raflarından indirildiğini hatırlatırım. En taze olarak, Avrupa devletlerinin bakanlarının, Suriye ve Afgan mültecileri için Türkiye en uygun yer deme cesaretlerini hatırlatırım.  Kaldı ki o mülteciler dahi, Türkiye’yi Avrupa’ya gidebilmek için  basamak olarak kullanıyorlar. Hatta Türklere hakaret dahi edebiliyorlar. 

Demek ki reklamın iyisi kötüsü varmış. 

Ferhat ve Şirin’in görkemli heykellerinin olduğu Elma Dağının hemen dibine Amasya Aşk Müzesi kurulmuş. 

Muhteşem bir şey. 

Belki de dünya da bir ilk. 

Aşk müzesi. 

Görmediyseniz görmenizi öneririm.

Daha fazlasını bekleyenler için kısa süren aşk müzesi turu, hayal kırıklığı yaratabilir. 

Aşk müzesi için dergibursa.com.tr sitesinde aynen şöyle yazılmış:

Ne canlar yandı aşk uğruna. Kavuşamayıp efsane olan nice aşıklar anlatıldı yüzyıllarca. “Mecnun gibi çöllere düşmek”, “Ferhat gibi dağları delmek”, “Kerem gibi yanmak” deyimlerinin baş kahramanları, maddeyi aşıp manaya ulaşanlar, aşk yolunda büyüyüp “bir” olanlar; kitaplara, filmlere hatta dizilere ilham verdiği gibi, bugün Türkiye’nin ilk aşk müzesi olma özelliği taşıyan Amasya’daki “Ferhat ile Şirin Aşıklar Müzesi”ne de ilham verdi. Ferhat ile Şirin’in hikâyesinden yola çıkılarakkurulan müze, yavuklu kültüründen Romeo ve Juliet’e, ilahi aşktan halk ozanlarına kadar her türlü aşkı ziyaretçileriyle buluşturuyor”.

Yanlış okumadınız, Romeo ve Juliet diyor. 

Gerçekten de müzede Romeo ve Jüliet’e yer verilmiş.

Buyurun bakalım. 

Selfi çeken şehzadenin bir başka versiyonu. 

Çok ulvi duygu ve düşüncelerle kurulmuş, dahiyane bir aşk müzesi fikri, selfi çeken şehzade gibi basına duyurma öngörüsüzlüğüyle allak bullak edilmiş. Aşk müzesi gibi vizyonerbir icraattan, Romeo ve Juliet çıkartabilecek kadar tribün sevdalısı anlayışa geçiş yapılmış. Kısa vadede şöhret olma dürtüsü, Anadolu’nun aşk zenginliğini heba etmiş durumda. Anadolu’nun aşk hikayeleri, bir destandır. Yaşanmış ve efsaneleşmiş halk hikayeleridir. Bu müzenin Anadolu’nun aşk hikayelerine yer vermesi gerekirken, İngiliz oyun yazarı William Shakespeare’in eser kahramanlarına da yer verilmiş. Bırakın Anadolu’nun yaşanmış aşk hikayelerini, Ferhat’la Şirin’in hikayesi bile tek başına bu müze gibi onlarcasını doldurabilecek zenginliktedir. 

Farkında mısınız? 

Hala Amasya’dan bir şey götüremedik sevdiklerimize. 

Elmamız var ya!

Amasya elması. 

Peki nerede?

Siz Amasya’nın dışında “Amasya kirazı” diye bir şey duydunuz mu? 

Açıkçası ben duymadım ve hiçbir akademik makalede okumadım. 

İşte bu duymadığımız kiraz bahçeleri, ne yazık ki elma bahçelerinin yerini almaya başladı ve hatta aldı. Elma bahçelerine verilen imar izni ise, yapılaşmayı getirdi. 

İşte bunun adı vizyonsuzluktur. 

Geçmişi yaşamadığı gibi ileriyi görememektir. 

“Çayın Türkiye’deki Yolculuğu” başlıklı makaleyi https://banabicay.com web sitesinden okumanızı öneririm. 

1935 yılında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve Başbakan İsmet İnönü ile yeniden başlatılan çay yolculuğundaki vizyonu görebilmenizi ümit ediyorum. 

Elmaya dönelim. 

Turgay SEYMEN ve Mehmet POLAT’ın kaleme aldığı “Bazı Amasya Elma Tiplerinin Fenolojik, Pomolojik ÖzelliklerininBelirlenmesi ve Morfolojik Karakterizasyonu” başlıklı akademik makalede aynen şöyle yazıyor:

“2013 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’de 81 ilde elma çeşitleri yetiştirilmekte, 66 ilde ise Amasya elmasının yetiştiriciliği yapılmaktadır”.  

Yani elmasına sahip çıkmayan Amasya, ne yazık ki, elma üreticiliği vasfını yitirmiş durumdadır.

Devam edelim:

“Amasya elması alan olarak en çok Niğde ilinde (98.450 dekar) bulunmaktadır. Bunu sırasıyla Kayseri, Konya, Kastamonu, Çankırı, Aksaray, Ankara, Amasya, Çorum ve Nevşehir illeri takip etmektedir”. 

Görebiliyor musunuz? 

Adını taşıdığı elma, Amasya da üretim alanı olarak sondan üçüncü sırada. 

Neden?

Çünkü elma bahçeleri ya kiraz bahçesi oldu ya da imara kurban gitti.

Daha vahim olanı da var:

“Amasya elmasında üretim miktarı olarak ilk 3’te Niğde (142.876 ton), Kayseri (19.418 ton) ve Amasya (12.053 ton) illeri bulunmaktadır (TÜİK, 2015)”. 

Bu cümle net olarak şunu gösteriyor ki Amasya Elması, Amasya’nın bir üretim türü değil, sadece bir elma çeşidi konumuna düşürülmüştür. 

Hala sevdiklerimize Amasya’dan bir şey götüremediğimizin farkındasınızdır umarım. 

Evet, sevdiklerimize elma götürelim şimdi?

Yol kenarında elma satıcılarından birinin önünde durduk ve Amasya elması almak istedik.  

Satıcı, tezgahındaki elmalara Amasya elması diyor. 

Çünkü kendi bahçesinden toplamış. 

Amasya’dan yani! 

Ama misket değil. 

İçinden beş yıldız çıkmıyor. 

Satıcı sattığı elmalardan bir tane verdi, ye abi dedi.

Amasya elmasının kırmızı ve hafif yeşil görüntüsü yok.

Isırdığınızda kolay kopmuyor, sulu ve tatlı lezzetini alamıyorsunuz. 

Satıcı da biliyor benim hangi elmayı istediğimi. 

Mevsimi değil abi diyor. Mevsimi değil. 

Oysa Malatya çözmüş mevsim sorununu. 

Amasya’da hediyelik elma ve ürünleri için mevsim bekliyoruz.  

Buradan sayın Mehmet Sarı başkana sesleniyorum. 

Lütfen elmanın sanayiini kurun. 

Cezeryesi, şekeri, lokumu, turtası, tatlısı, kurabiyesi ve hatta elma çiçeği balı gibi birçok versiyonu üretin. Üretin ki Amasya üreticisi, çiftçisi, esnafı, sanayicisi ve ilçe üreticileri de kazansın. Üretin ki elma bahçeleri yeniden kurulsun. Hatta ilk elma bahçesini Amaya Belediyesi olarak bizzat siz kurunuz, örnek olunuz.

Söz veriyorum logosunu, ambalajlarını ben tasarlayacağım.Gönüllü olarak, seve seve ve bir karşılık beklemeksizin yapacağım bunu. 

Yapmanız gereken çok basit. 

Birkaç  gıda mühendisini kadronuza alınız. Elmanın yapılabilecek her türlü üretimi üzerinde çalıştırınız. İnanın Amasya’ya daha büyük bir iyilik yapamazsınız. İnanın bundan daha büyük bir vizyon bulamazsınız.

Amasya elmasının bitmeyen mevsim sorununu siz çözün lütfen.

Neler Söylendi?
Reklamı Geç
Advert