Taşova Net | Taşova Gazetesi - Son Dakika - Taşova Haberleri -
HV
19 NİSAN Cuma 01:17

BULGARİSTAN GÖÇMENİ TÜRKLER !!!

Necip Erkan
Necip Erkan
Giriş Tarihi : 08-04-2021 13:57

 

Geçen günlerde bir haber sitesinde yine Suriyelilerle ilgili bir kavga  haberi  vardı ve benim asıl dikkatimi çeken, haberin altındaki yorumlar olmuştu. Bu yorumlarda bazı kişiler mültecilere olan kızgınlıklarını belirtirken, kimileri de “sadece Suriyeliler mi? Bulgar göçmenleri, Boşnaklar, Selanik göçmenleri vs. hepsi bu ülkenin başına bela” deyip bu insanların ülkeye hiçbir katma değer katmadıklarını falan yazmıştı. Yine geçtiğimiz aylarda Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal'ın "Balkan göçmenleri Türk değildir, Türkleştirilmiştir" şeklindeki sözleri vardı. “Bunlar Türkçeyi bile sonradan öğrenmiştir” diyor. O da yetmiyor: “Bunlar Türkiye’ye sığınmacı olarak gelmiştir.” diyor. Bu Arap sevici sözde profesör ne yazık ki “muhacir” ile “mülteci” arasındaki farkı bile bilmekten aciz.  Boşuna dememişler: ”Tahsil artık cehaleti ortadan kaldırmıyor, aksine katmerli hâle getiriyor!” diye.

Son dönemlerde bazı kişiler tarafından Suriyeli mültecilerle bir tutulmaya çalışılan, sığınmacı diye nitelenen, Turgut Özal zamanında kendilerine nice kıyaklar geçildiği söylenen Bulgaristan göçmeni Türkler bu süreçte neler yaşamışlar, ne badireler atlatmışlar,  gerçekten bu ülkeye kambur mu olmuşlar? Gelin bu konuyu bir istişare edelim…

- Göçmenlerin birçoğu senelerce çalışıp kurdukları düzeni bırakıp buraya gelmiş ve ilerlemiş yaşlarına rağmen her şeye sıfırdan başlayıp çocuk okutmuşlardır. Bu insanlar orada dişinden tırnağından tasarruf ettikleriyle kurmaya çalıştıkları bir hayatı yarıda bırakıp ta gelmişlerdi. Çünkü en basitinden, sahip oldukları eşyaların çoğunu buraya getirmelerine izin verilmedi. Elden çıkarmak isteyenler de değerinin çok altına sattılar, fırsat bulamayanlar da çürümeye bıraktılar zaten bu eşyaları. Düşünsenize bir-iki tane ticari taksiye 4 kişilik bir ailenin ne kadar eşyası konulabilir ki? Yine Türkiye’ye girişte oradan getirdikleri maddi birikimler, marklar, levalar çok düşük kurlarla Türk lirasına çevrildi. Belki o birikimi ile ev-araba alabilecek insanların eline çok komik paralar geçti.

- 1989’da bu ülkeye geldikleri dönemde kendi yaşıtları 40-45 yaşlarında emekli olurken, Bulgaristan’da 20-25 sene çalışıp emekli olamayıp, yatırdıklarını geri alamadıkları gibi, bir de gelip burada bir kez daha 15-20 sene çalışmış, yine de seneleri dolmayınca açıktan ödeyip ancak emekli olabilmişlerdir.

- Türkiye’ye gelen herkes belli bir eğitim ve kültür seviyesindeydi. Balkan ülkelerindeki eğitim seviyesi o zamanlar ülkemizin çok üzerindeydi. Her ne kadar gelen Türkler çoğunlukla kırsal kesimden göç etmiş olsa da, içlerinde okuma yazma bilmeyen yoktu, geneli lise ve üniversite eğitimine sahipti. Bu sayede Türkiye'ye pek çok mühendis, doktor, bilim insanı, sporcu ve sanatçı da kazandırdılar. Ayrıca yerleştikleri işlerde herkesten çok çalıştılar ve her zaman da saygı gördüler. Kısa bir dönemde iyi işler başardılar. Bu yaptıkları bazı kesimlerce takdir edildi, bazılarınca eleştirildi, bazılarınca da kıskanıldı.

- Hiçbir göçmen ne kadar zor durumda kalırsa kalsın; asla dilencilik yapmamış, mendil satmamış, trafik ışıklarında cam silmemiş, kapkaç yapmamış veya kimseye el avuç açmamıştır.

- Yine bedavadan verildiği söylenen göçmen konutları, gelen göçmenlerin çok küçük bir kısmına verilmiş olup, alan herkes te zaten bedelini son kuruşuna kadar ödemiştir. Kimse sanmasın ki Türkiye'ye gelince önlerine kırmızı halı serildi. Özal zamanında devlet imkanlarından  falan yararlandılar deniliyor da, sonuçta kimse kalkıp ta ev-arsa falan vermedi. Hepsi alın teri. Sadece ilk gelindiğinde bir iş imkanı sağlanmış, o kadarı da olsun artık. Konutlarda oturanlar kira öder gibi aldılar evlerini, beleş değil yani..

- Türkiye’ye ne yük ne de problem olmuşlardır. Aksine ülke ekonomisine inanılmaz katkıda bulunmuşlardır. Örneğin Balkanlar, Rusya ve Türk cumhuriyetleri ile olan ticari ilişkilerin gelişmesinde önemli rol oynamışlardır.

-Bulgaristan göçmenleri 1989’da bu ülkeye geldiğinde, çalışan kadın nüfusumuz çok azdı. Genelde okumuş ve üniversite bitirmiş kadınlarımız çalışırdı. Bunlar da çoğunlukla ya öğretmen, ya da hemşireydi. Göçmenlerin kadınlarının çalışması, para kazanması, ailelerine destek olmaları, bir yaşamı beraberce inşa etmeleri ülkemizde takdir görmeye başladı, Göçmen kadınlarının kendilerine olan güvenleri, iş yapma becerisi, disiplinli çalışmaları takdire şayandı ve haliyle örnek alınmaya başlandı. Önceleri bu durumu eleştiren insanlarımızın düşüncesi değişmeye başladı ve 1991-92 yıllarından sonra çalışma hayatları ve yaşam biçimleri herkes tarafından benimsendi. Ülkemiz insanına kadının çalışmasının önemini ve  aileye katkıda bulunulmasının en güzel örneğini verdiler. Şu an ülkemizde çalışan kadın sayısı patlama yapmışsa, bu durumun baş mimarı Bulgaristan göçmeni kadınlardır.

Devam edelim…Türkiye’deki ilk yazılımcımız ve yazılım terimleri sözlüğünü yaratan kişi bir Bulgaristan göçmeniydi. Yine ilk CERN(Avrupa Nükleer Araştırma merkezi) görevine giden bir göçmendi. Türkiye’deki ilk 5 kadın pilot Bulgaristan göçmeniydi. Hatta  Bulgaristan’dan 12 yaşındayken Türkiye’ye göç eden Safiye Ademoğlu Türkyılmaz şu an dünyanın en büyük yolcu uçağı Airbus A-380’i kullanan ilk Türk kadın pilottur. Yine Türkiye’ye 20 yıl sonra olimpiyatlarda altın madalya kazanıp bayrağımızı göndere çektiren sporcu Bulgaristan Göçmeni olan Naim Süleymanoğlu idi. Hatta en önemlisi bu ülkenin kurucusu Atatürk ve baba tarafı eşrafı da Balkan göçmenidir.

Şimdi bir de ortada Bulgaristan göçmenlerini rahatsız eden bir konu var. Bu ülkede hala bazı cahiller, göçmenleri Bulgar olarak tanımlıyor ve aşağıdaki gibi garip diyaloglara maruz kalıyorlar.

-Nerelisin hemşerim ?

-Bulgaristan göçmeniyim.

-Hadi yaaa, hiç belli olmuyor, Türkçeyi çok güzel konuşuyorsun.

-İyi de, biz Bulgaristan’da yaşarken de Türkçe konuşuyorduk..

Hiç unutmam, bundan 10 yıl önce falan o dönemki cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Bulgaristan’a gitmişti ve Türk nüfusun yoğun olduğu bir şehirde belediye başkanıyla görüşürken eşi Hayrunnisa Gül , şehrin Türk olan belediye başkanı ve eşine “ Türkçeyi nasıl öğrendiniz? Türkçeniz ne kadar da güzel !!!” demişti. Düşünün yani devletin en tepesi böyleyse…

Bilmeyenler için tekrar yazalım. Bulgaristan göçmenleri orada yaşarken de Türkçe konuşurlardı.1984’ten sonra Türkçe konuşmak yasaklandığında buna karşı çıktığı için öldürülen bir çok Türk var. Keşke bazı insanlar Kapıkuleden girip Bulgaristan’ın batısına doğru gidip köyleri, kasabaları bir gezseler ve kendilerine "bu insanlar acaba neden Arapça, Farsça kelimeler karışmamış mükemmel bir Türkçe konuşuyor" diye sorsalar. “Neden köylerde camii var da, kilise yok”  diye bir düşünseler.

“Bulgar göçmeni” diye bir şey yok. Niye biliyor musunuz? Çünkü Bulgarlar Türkiye'ye göç etmezler. Bu insanlara dense dense  “Bulgaristan göçmenleri” denir. O da vakti zamanında Bulgaristan'da yaşayıp Türkiye'ye göç ettikleri için. Ayrıca saf Türklerdir. Bir çoğu Osmanlı döneminde Anadolu'dan devletin iskan politikası nedeniyle Bulgaristan'a göç ettirilmişlerdir. Sonra da ait oldukları vatanlarına geri dönmüşlerdir. Bulgaristan'da doğmuş olmak Bulgar olmayı gerektirmez. Olay bu kadar basit.  Suriyeli, Afgan,İran,Irak veya Afrikalı mültecilerle aynı kefeye koymak ta cahillikten başka bir şey değildir !!!

İşte Bulgaristan'da Türk diye hor görülen bu insanlar, Türkiye'de de bazı geri kafalılarca ''Bulgar'' diye çağrıldıklarından dolayı bir bölümü Bulgaristan'a tekrar geri dönmüştür. Bu nitelemeler daha sonraları azalsa da halen devam etmektedir. Bu ülkede Balkan Türk'ü olduğunuz için dilinizden, dininizden, milliyetinize kadar her şeyiniz bir güzel sorgulanır ve bir göçmen, artık bunları cevaplamaktan bıkar. Hatta "sizin Türklüğünüz mü kalmış artık!" cümlesine bile maruz kalır, çünkü karşıdaki cahile anlatamazsınız bazı şeyleri. Balkan göçmenleri doğup büyüdüğü topraklara ne kadar çok özlem duysa da, ekmeğini yediği ülkeye ihanet etmez . Bu ülkede "vatan" kaybetmenin ne demek olduğunu en iyi göçmenler bilir.  Eğer Türklük konusunda sidik yarıştıracaksanız, o yarışı her türlü göçmenler açık farkla kazanır. Çünkü Osmanlı Devleti’nin  bağrı Anadolu değil, Balkanlardır. Balkanlar’da birçok bölge, İstanbul'dan da, Trabzon'dan da, D.Bakır'dan da daha önce Osmanlı'ya katılmıştır. ( Edirne: 1363 - Sırbistan: 1389 - Üsküp: 1392  Bulgaristan:1396 - Selanik: 1430 - İstanbul: 1453  - Trabzon: 1461 – D.Bakır: 1515 )

Sonuç olarak, Türkiye’de Türk olmak kolaydır, asıl  zor olanı yabancı topraklarda Türk kalabilmektir. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna  az !!!

Selam ve saygılarımla…

 Necip  ERKAN

 

YORUMLAR
Reklamı Geç
Advert