Taşova Net | Taşova Gazetesi - Son Dakika - Taşova Haberleri -
HV
19 NİSAN Cuma 03:09

'EYVALLAH İLE BİTEN BİR UÇAK KAZASI HİKAYESİ'

Necip Erkan
Necip Erkan
Giriş Tarihi : 16-12-2020 14:37

Güzel Türkçemizde son yıllarda bazı kelimeler öyle ön plana çıktı ki, kısacası bir çok yerde ve durumda popüler durumdalar.  Adeta acil imdada yetişir gibiler.

Mesela derler ki, rahat kafanın 4 sırrı vardır: ”Aynen,  Boşver,  Hayırlısı,  Eyvallah”

Örneğin “aynen” kelimesi 2018 yılında sosyal medyanın en fazla kullanılan kelimesi seçilmişti.

Bunların içinde yer alan “eyvallah” kelimesi ise bugünkü yazımızın ana konusu olacak.

”Eyvallah” kelimesi yerine ve anlamına göre kullanıldığında benim de sevdiğim ve içinde birçok anlam barındıran bir kelime.

“Eyvallah” diyerek, tek bir kelimeyle belki onlarca şeyi anlatabilirsiniz. Özünde bir tasavvuf cümlesidir. ”İlahi iradeyi kabullenme, kaderine razı olma, baş eğme” anlamına da gelir. Gerçekten çok derindir manası. Belki bu kelime biraz delikanlı ağzı gibi durur ama aslında değildir. Hayatı anlatan tek bir kelime olsa, belki de bu kelimenin adı “eyvallah”tır.

Bazen mutluluk, bazen teşekkür, bazen selam, bazen hüzün , bazen sitem, bazen kabulleniş, bazen elveda, bazen boş veriş, bazen de yol veriş…Kısacası can yakan vedalara yakışan en güzel kelimedir “eyvallah”

Bu kelime aynı zamanda bana hep THY’nin Paris’te yaptığı uçak kazasını hatırlatır.  

“National Geographic” TV kanalında yayınlanan “Uçak Kazası Raporu” belgeselinin sıkı bir takipçisi olarak, izlediğim bu kazanın hikayesi bende büyük bir etki ve üzüntü yaratmıştı.

Tarih sayfaları 3 Mart 1974 Pazar gününü gösteriyordu. THY’nin İstanbul-Paris-Londra seferini yapacak olan DC-10 tipi dev yolcu uçağı, İstanbul'dan az sayıda Türk yolcusu ile sorunsuz bir kalkış yapmıştı. Öğlen saatlerinde Paris’e indi. Bu sırada Orly Havaalanı’nda çok hareketli saatler yaşanıyordu. Paris’te Fransa-İngiltere arasında yapılan rugby maçını izlemeye gelen binlerce İngiliz, British Airways havayolu pilotlarının grevi yüzünden, dönüş için uçak bulamıyordu. Aynı zamanda orada bir sempozyum için bulunan Japon  bankacılar için de bu uçak Londra’ya gitmek için büyük bir şanstı. İngilizler ve Japonlar boş uçak buldukları için kendilerini çok talihli sayıyorlardı ama kader ağlarını örmeye başlamıştı bile. Uçak 346 kişiyle tıklım tıklım dolmuştu.

O sırada havalimanı  yer hizmetlerinde görevli olan Cezayir asıllı bagaj görevlisi Mahmud Mahmudi  DC-10’un arka kargo kapağının iç yüzündeki İngilizce uyarıları  anlamadığından, kapıyı “kendi yöntemleriyle” kapatma yoluna gitmişti. Ancak DC-10’un kargo kapısı hatalıydı ve bunda Mahmudi’nin hiçbir suçu yoktu. Üretici firma McDonnell Douglas, daha sonra kazanın sorumlusu olarak İngilizce bilmeyen bu havalimanı görevlisini gösteriyordu.

Kazanın sebebi, DC-10’un hatalı kargo kapısı tasarımıydı. Kapı öyle bir tasarıma sahipti ki, sürgüler tam yerleşmediği ve kilit mandalları yerlerine tam oturmadığı halde, kapı mükemmel şekilde kilitlenmiş gibi görünebiliyordu. Bu tasarım hatasından dolayı daha sonra uçağın üretici firması McDonnell Douglas 80 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum edilmişti.

Neyse…Biz yolculuğa devam edelim. Kargo kapısı düzgün kapanmayan  “Ankara”  adlı THY uçağı, 335 yolcu ve 11 mürettebatıyla güneşli bir Pazar günü Paris’ten kalkış yaptı. Kalkıştan 6-7 dakika sonra bir patlama sesi geliyor ve pilotlar 77 saniye boyunca komutlarına cevap vermeyen uçağı kontrol etmeye çalışıyorlardı. Talimatlara göre kapatılmayan kargo kapısının, artan basınçla birlikte kopmasıyla, uçağın bütün dinamikleri bozulmuştu. Oluşan büyük basınç farkından dolayı uçağın zemini sökülmeye başlamıştı. Bu esnada patlayan kapının tarafına yakın 3’er kişilik 2 adet koltuk, zeminden söküldü ve bu koltuklarda oturan 6 Japon yolcu uçaktan dışarı fırladı. (Daha sonra bu 6 kişi kaza noktasından tam 15 km uzakta bir yerde bulunmuşlardır.)

Bu 6 yolcunun başına geleni gören diğer yolcular adeta dehşete kapılmış, uçağın ön tarafına doğru koşmaya başlamışlar , uçakta tam bir kaos ve panik ortamı oluşmuştu.

Uçağın kontrolünü hızla kaybeden pilotlar, her ne kadar uçuşu kontrol altına almayı deneseler de başarılı olamadılar. Bir ara 1.pilot Nejat Berköz uçağın burnunu son bir çabayla hafif kaldırmayı başarsa da, hızla irtifa kaybeden uçağın hidrolik sistemleri arızalanmıştı ve pilotların yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Dengesini yitiren uçak, Paris yakınlarında bulunan Ermenonville kasabasının ormanlık alanına tam 900 kilometre hızla çakılmıştı.

49’u Türk, 346 kişinin öldüğü bu kaza, o güne kadar Dünya Sivil Havacılık Tarihi'nin en büyük uçak kazasıydı.

Daha sonraki günlerde uçağın kara kutusuna ulaşıldı ve kokpit ses kayıtları dinlendi. İlk patlama sesi duyulduğunda, 2.pilot Oral ULUSMAN “bir patlama oldu galiba” dediğinde neşeli, esprili bir kişiliğe sahip kaptan pilot Nejat BERKÖZ henüz işin ciddiyetinin farkında değildi ve o dönemler daha yeni çıkmış bir bisküvi reklamının melodisi ile cevap verdi: “Acaba nedir nedir ? “  (Hani herkes bilir, ETİ bisküvilerinin “bir bilmecem var çocuklar, haydi sor sor, çayda kahvaltıda yenir, acaba nedir nedir” şeklinde devam eden bir reklamı vardır. İşte bu meşhur reklam o zaman daha yeni çıkmıştı.)

Birkaç saniye sonra Kaptan Pilot Nejat BERKÖZ: “Ne oldu? diye tekrar sorar.

2.Pilot Oral ULUSMAN: ”Kabin patladı galiba”

Pilot Nejat BERKÖZ: ”Emin misin? Offf off…Burnu yukarı kaldırmamız lazım”

2.Pilot Oral ULUSMAN: ”Uğraşıyorum ama cevap vermiyor “

Pilot Nejat BERKÖZ: “Hidrolikler ???”

2.Pilot Oral ULUSMAN: ”Maalesef, cevap vermiyor.”

O esnada uçuş mühendisi  Hüseyin Özer’in sesi duyuluyor:” Yapacak bir şey kalmadı”

Uçağın düşmesine saniyeler kala kaptan pilot Nejat Berköz’ün  “çakılacağız galiba” sözlerinden sonra, 2. pilot Oral Ulusman’ın dudaklarından o son söz dökülüyor:

“EYVALLAH O ZAMAN !!!”

Evet…Bir pilotun son sözleri…

Hani demiştik ya…”Eyvallah” kelimesi; bazen hüzün , bazen sitem, bazen kabulleniş, bazen de elveda... İşte karşılığı tam da bu…

Üretici firmanın dikkate almadığı küçücük bir yanlış ve kendi hatası olmadığı halde 345 kişi ile birlikte pisi pisine ölüme gidişi…

Pilot Oral ULUSMAN …

Belki bu ülke sınırları içinde ne kabin ekibinizin, ne de sizinle beraber ölen yüzlerce kişinin hikayesi bilinecek. Ne o uçakta 77 saniye içinde yapılabilecek her şeyi yaptığın, ne de vakti gelince, ölümü de “eyvallah” diyerek vakurla karşılayışın bilinecek.. Ne kadar acı !!!

Evet, dostlar…3 Mart 1974 tarihi, işte böylesine hüzünlü bir hikayenin içinde saklıdır…

Bu vesileyle kazada yaşamını kaybedenleri sevgi, saygı ve minnetle anıyorum.

                                                                                                          Necip ERKAN

YORUMLAR
Reklamı Geç
Advert