Taşova Net | Taşova Gazetesi - Son Dakika - Taşova Haberleri -
HV
18 NİSAN Perşembe 14:38

DEVLET YÖNETME POLİTİKASI

Ahmet Pınar
Ahmet Pınar
Giriş Tarihi : 30-01-2015 21:38

Bir ülkenin devlet yönetimini, politikasını anlamak için o ülkenin insanına verdiği değere ve kalkınmışlığa bakmak gerekir.

Avrupalılar Ortaçağın sonunda reformlarla, Rönesansla, buluşlar ve keşiflerle yeni atılımları gerçekleştirdi. Krallara taç giydiren, Haçlı Seferleri düzenleyen, bireyine cennetin anahtarını satan, onu aforoz eden, kilisenin bağnaz, gerici yapısını yıktı. Bilime, akla, mantığa, çağdaşlığa yani, aydınlığa yüzünü döndü. Böylece bireyini hak ettiği insanca yaşama düzeyine ulaştırdı.

    Bizler de Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetle, o'nun devrim ve ilkeleri ışığında; ümmetçilik yerine ulusçuluğu, kulluk yerine yurttaşlığı, kişi, zümre iktidarı yerine halk iktidarını, bağnazlık yerine çağdaşlığı öngören aydınlık yolu seçtik. Bu sayede ulus olarak büyük atılımlar gerçekleştirdik.

Tarihte 16 devlet kuran ve devlet yönetme tecrübesi zengin olan bu ulus; Atatürk'ün ölümünden sonra, özellikle 1950'den günümüze kadar geçen 56 yıllık süreçte ülke yönetiminde birçok politik zaaflara düşmüştür.

Bugün devletimizin layık olduğu yerde olmamasının öz eleştirisini yapacak olursak; Ülkesini, ulusunu seven, ülke ve ulus çıkarının üstünde tutan devlet adamı, içtiği yeminine sadık milletvekili, devletin özel ve resmi kurum ve kuruluşların en alt biriminden en üst birimine kadar sorumluluk alan bireylerin vizyon sahibi olmamaları yatmaktadır.

    Bir siyaset anlayışı düşünün: Cumhuriyetin ilanından bugüne kadar gelen süreçte, ağalık, beylik, şıhlık, tarikat, cemaat gibi toplumu sömüren, bireyi kula kul kabul eden anlayışı çözememiş, etnik, dinsel ve bölgesel ayrımcılığa oy uğruna, iktidarda kalma uğruna prim vermiştir.

Siyaset, ticaret, dinticaretsiyaset, mafyaçeteticaret anlayışı yerleşmiş. Her türlü hortumculuk, yolsuzluk, kapkaç toplumun alın terini sömürmüştür. Toplum çaresiz bırakılmıştır.

    Ülkenin bilim adamı, aydını, yazarı, sanatçısı bilmin, aklın öncülüğünde ulusunu çağdaş uygarlığa taşımalı. Siyasi iktidarın, ABD'nin, AB'nin fonlarından beslenmemeli, gününün gün etme anlayışına sahip olmamalı. Yurt ve ulus sevgisini kendisine ilke edinmeli.

Ülkenin medyası halkın doğru haber almasını, aydınlanmasını sağlamalıdır. Reyting uğruna televole kültürü ile, kadının sesi, star yetiştirme programları ve pembe dizilerle gençliğin halkın duygularını sömürmemelidir. Altılı ganyan, spor toto, milli piyango çekilişleri ile halkın elinden üç kuruşunu alarak umudunu, sömürmemelidir, çalışmadan zengin olma anlayışına, kültürel erozyona hizmet etmemelidir.

Birkaç yurtsever basını hariç tutarsak sizlere; iktidar, ABD, ve AB fonlarından elde ettiğiniz paralardan dolayı “Besleme basın, mütareke basını” denmesi kulaklarınıza gelmiyor mu? Unutmayalım bu ülke hepimizin.

      Sivil toplum örgütleri bir toplumun can damarıdır. Bireysel enerjiyi, toplumsal enerjiye dönüştürür. Bir sivil toplum örgütü sorumluluğu üstlendiği kitlenin ekonomik demokratik taleplerini dile getirir, çözüm önerileri sunar. Örgütünü üreten, sorgulayan, denetleyen demokratik yapıya kavuşturur. Sendika ağı oluşturmaz. İç ve dış çıkar çevreleri ile işbirliğine girmez. Emperyalist güçlerin her türlü teklifini reddeder.

Sonuç olarak görülüyor ki toplumu kaderci, teslimiyetçi, devlet babadan, başkalarının himmet ve nasihatlerinden medet uman, kurtarıcı ve kahramanlar bekleyen duruma düşürmüşüz. Üzerine ölü toprağı serpilmiş, “Bizden adam olmaz” anlayışını yerleştirmişiz. Topluma öz güvenini kaybettirmişiz.

Bu durumu iyi değerlendiren siyasetçiler siz demokrasiye inanmıyorsunuz? Halk böyle istiyor diyerek ucuz politikalar yapıyorsunuz. Beyler, halk böyle istemiyor. Siz onu hak etmediği yaşama zorluyorsunuz.

     Siz insanınızı eğitimli, sağlıklı, gelir düzeyi yüksek, kültürlü ve örgütlü bir toplum düzeyine getirdiniz de o mu istemedi? Bilesiniz ki beyler “Arpa ekilen yerden, buğday biçilmez” Siz topluma ne verdiniz ki ondan ne bekliyorsunuz?

Sayın Ecevit'in ölümü üzerine onu seven, sevmeyen herkes yeni bir şey keşfetmişçesine onda var olan iki erdeme sarıldı. “Dürüstlük ve devlet adamlığı” görülüyor ki Türkiye'nin temel sorunudur. Hâlâ şeffaf, akıllı, yönetilebilen ve öğretilebilen, çağdaş bir siyasal yapının özlemi çekilmektedir.

Atatürk; “Türk milleti çalışkandır, zekidir” diyerek ulusuna olan güvenini belirtmiştir. Hedef olarak da “Çağdaş uluslar düzeyine ulaşmamızı” göstermiştir.

Çözüm : Ülke yönetiminde duygusallığın, ön yargının, karamsarlığın yeri yoktur. Ayrıca ülkeler arasında daimi dostluk ve düşmanlıkta yoktur. Ülkelerin çıkarları söz konusudur.

      Ülkeyi yönetenler, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, üniversiteleri, bilim adamları, ekonomistleri, aydınları, yazarları, sanatçıları, medyası, ordusu, yargısı ve diğer güvenlik birimleri el ele verip ülkenin siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal, güvenlik vs. konularıyla ilgili fikirler üreten, proje üreten birimler, merkezler, masalar oluşturmalı.

      Gelişen bilim ve teknoloji sayesinde ülkesindeki, bölgesindeki ve dünyadaki her türlü siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal, güvenlik hareketlerini anında izlemeli, Ona göre çözüm planları hazırlamalıdır. Günübirlik ve içe dönük politikalar yapılmamalıdır. Unutmayalım ki hükümet etme gelip geçicidir. Devletlerin ömürleri süreklilik arz eder. Ülkeler akıllı ve güçlü oldukları sürece güçlüdürler.

Gün söz zamanı değil, eylem zamanıdır. Elimizi taşın altına koyma zamanıdır. Özlenen ve insanı insan yapan erdemleri içimize sindirerek, bilimin ve aklın öncülüğünde ulusumuzu hak ettiği aydınlık yarınlara taşıyalım.

16.11.2006

YORUMLAR
Reklamı Geç
Advert